PRENS ADALARI – DOĞAL GÜZELLİKLERİN MERKEZİ VE TARİHSEL MİRAS

MK GR EN

İstanbul –farklı görüntüsü, 20 milyon nüfusu ile birlikte yaşayan ve nefes alan çeşitli insanların evini oluşturuyor. İki kıtaya ulaşan tek şehir olmasının yanı sıra tüm duyularınızı yeniden uyandırmaktadır. Hiç uyumayan, neşeli ve gülümseyen insanlarla dolu sokakları, renk çeşitliliği, kokuları, kültür ve dinin ideal karışımı olan bir şehir İstanbul. Şehir kalabalığından kaçmak isteyenlere en popüler turistik yerlerinden birleri olan Cezalandırılan Türk prensleri adalarına bir günlük geziler tavsiye ediyoruz. Prens Adaları, genelde Kızıl Adalar yada sadece Adalar diye bilinin yerleri ziyaret edebilirsiniz.

Bizans döneminde prensler ve kraliyet ailelerinin diğer üyeleri bu adalara kovuluyorlarmış, daha sonra Osmanlı Padişahı ve aile üyeleri de sözkonusu adalara zorunlu bir şekilde gönderilmiş. Prens Adaları Marmara Denizi’ndeki dokuz ada zincirinden oluşmaktadır, adalara İstanbul’un Asya kıyısından yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta bulunmaktadırlar.

Büyükada, Prens Adaları olarak da bilinen İstanbul açıklarındaki adaların en çekici ve en büyüğüdür. İki tepe arasında yerleşmiş ve her iki tepesinde birer Manastır bulunmaktadır.  Bir tepede Aya Yorgi Manastırı ve aynı adı taşıyan VI yüzyılda inşa edilen Aya Yorgi Kilisesi bulunmaktadır.

Adada at ile “küçük bir tur” yaparsanız kolayca küçük kiliseye ulaşabilirsiniz. Kilisenin kapsamında şarap ve aperatifler servisi yapan restoran bulunmaktadır. Diğeri ise nefes kesen süs çalıları ve zeytin ağaçları behçesi ile Hristos kilisesi yer almaktadır.

Heybeliada büyüklük açısından ikinci adadır. Adada bulunan Bakır madeni dolayısıyla Bakır Adası olarak da tanınmaktadır, bakır toprağa özel kırmızımsı bir renk vermektedir. Feribot’tan indiğini zaman adanın solunda Büyük Deniz Harp okulu yükselmektedir. Bu çekici binanın altında iki önemli mimari eser bulunmaktadır. Birincisi Türkler’in fethinden önce yapılmış son ve Adalar’daki tek Bizans Kilisesi, Kamariotissa’dır. Kiliseyi son İmparatoriçe Maria Komnena’nın yaptırdığı sanılıyor. İkinci ilginç kalıntı İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in elçisi Edward Barton’ın mezar taşıdır. Edward şehir gürültüsünden uzaklaşmak için adada yaşamaya karar vermiş.

“Kale Adası” anlamına gelen Burgazada üçüncü büyük adayı oluşturyor. ( Çam ormaları ile çevrili) sadece bir tepesi bulunmaktadır, tepede Büyük İskender’in haleflerinden biri olan Demetrios inşa ettiği ve kaleyı Babasının ismi Antigone ile adlandırmış. O zaman adada ağırlıklı olarak rumların yaşaması dolayısıyla birçok Ortodoks Kiliseleri bulunmaktadır.

Çağdaş Türk edebiyatının önemli yazarlarından hikâyeci Sait Faik Abasıyanık, hayatının bir bölümünü burada geçirmiştir ve hikayelerinde önemli yer almıştır. Abasıyanık’ın Burgaz’daki evi, Sait Faik Müzesi adıyla müze haline getirilmiştir.

Kınalıada İstanbul’a en yakın adadır. Bundan dolayı Bizans Döneminde en çok sürgün yeri gibi kullanılıyormuş. ( Bu sürgünlerin en önemlisi eski İmparator Romen IV Diyojen’dir, 1071, Malazgirt Savaşı sonrası).

Sedef Adası yada İnci Adası  İstanbul’da bulunan Adalar’ın yerleşime açık olan en küçük adası ve orada 108 özel ev bulunmaktadır. Halka açık bölümü büyük ölçüde Hamlet plajı oluşturuyor. Adanın Çam ormanlarını çoğunlukla adanın sahibi Şehsuvar Menemencioğlu tarafınca ekilmiş, adayı 1956 yılnda satın alan Şehsuvar inşaat için katı kurallar empoze etmiş. Bu kurallar doğanın ve çevrenin korunmasında önemli rol oynamış. Yani inşaat kuralları ile en fazla iki katlı velerin inşaatı için izin veriliyormuş.

Yassıada (Düz Ada)  Bizans döneminde  önemli kişilerin sürgüne gönderildiği bir yer oalarak kullanılıyorumuş. Bunlardan biri ve adaya ilk gönderilen Ermeni Patriği (Catholicos) Narses olmuş. Onbirinci yüzyılda Bizanslılar adayı siyasi tutuklular için kullanıyormuş. Bu dönemde dört yeraltı hapishane hücrelerinin kalıntıları halen görülebilmektedir. Bizanslılar adada bir manastır ve kilise inşa ettmişler.

1857’da adayı satın alan İngiltere’nin İstanbul sefiri Sir Henry Bulwer, kendisi romancı Edward Bulwer-Lytton kardeşi. Bulwer kaleye benzer bir bina ile adanın ortasına enteresan bir mimari üslupta, şato büyüklüğünde bir köşk inşa ettirdi. Köşk bugün de duruyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte 1923 yılında ada Devletin mülkü oluyor. 1947 yılında ise Yassıada Türk Donanmasına teslim ediliyor ve çok sayıda bina inşa ediliyor. 1993 yılında ada İstanbul Üniversitesi mülkü oldu.

Diğer üç ada (Sivriada, Oxeia ve Kaşık Adası) terk edilmiş ve genellikle oralarda hayat yok.

19. yüzyılda İstanbul’un sessiz parçası olan adalar, vatandaşların tatil merkezleri haline geldi. Yeryüzündeki bu cennete motolu taşıtlar yasaklanmış, ziyaretçilerin çoğu adayı yürüyerek, yada kiralabilinen bisikletlerle keşfedebiliyorlar. Adalar tursitler için gereken her şeyi sunmaktadırlar: özel villalar, kiralık evler, otel odaları, gündüz ve gece barları, yürümek için cazip yerler. Zengin bitki örtüsü olan adalar dış dünyadan kesilmiş. Prens Adaları tarihi mirası modern olanaklarla harmanlayarak bir ortamda ziyaretçilere egzotik tatil sunmaktadır.

Ve böylece, İstanbul hikayeminin sonuna yaklaştık. İstanbul’u ziyaret etmek ve kendi hikayenizi anlatmak artık size kalıyor. O zamana kadar fotoğraflarımın keyfini çıkarabilirsiniz.

Kristina Angeleska

Yorumlar