“Eğer Monastiraki Meydanı’nın merkezinde durup kendi etrafında dönersen sözkonusu birkaç metre karede Atina’nın geçmişi ve bugünükü resmini görebilirsiniz.”
Şehrin merkezinde yer alan Monastiraki meydanı, tarz, dönem ve kültürel yapısı ile dinamik ve sürekli değişen eşsiz bir karışımı oluşturuyor – ancak yine de en çok ticaret ve eğlenceye odaklanmış. Eğer Monastiraki Meydanı’nın merkezinde durup kendi etrafında dönersen sözkonusu birkaç metre karede Atina’nın geçmişi ve bugünükü resmini görebilirsiniz. Yakın zamanda restore edilen meydan Akdeniz çeşitliliğini simgeleyen mermer mozaiği, taş ve ferforje ile döşenmiştir.
Metro İstasyonu (1895) şehir ve Pire limanını birbirine bağlayan ilk demiryolu hattı için inşa edilmiştir. Yeni inşaat edilen metro hattı Manastiraki’yi bugün doğrudan doğruya havalimanına bağlanıyor.
“Metro İstasyonu (1895) şehir ve Pire limanını birbirine bağlayan ilk demiryolu hattı için inşa edilmiştir.”
Yeni Metro İstasyonun (2004) inşaat işleri özellikle şehrin bu bölümünde çok karmaşıkmış, çünkü hat Heridan nehri ile kesişiyormuş, sözkonusu nehir ise eski Atina’lıların kutsal nehriymiş. Modern Atina’da Heridan nehri akışı sadece antik bir mezarlık ve arkeolojik sit olan Keramikos içinde görünüyormuş. Zamanla nehrin şehir iç akışı kaybolmuş, şimdi ise tekrar bulunarak yeni istasyon ve meydanda nehrin küçük bölümleri açık bırakılmış.
Cistaraki Camii (1759) ismini şehri yöneten Osmanlı valisinden (komutanından) almış, geçmişte ise Kato Sintrivaniu (alt çeşme camisi) olarak adlandırılıyormuş, üzerinden Heridan nehri akıyormuş. 1915 yılında yapılan restorasyondan sonra el yapımı eşyalar müzesi olarak kullanılıyor, 1975 yılından ise Yunanıstan, Kıbrıs, Osmanlı ve modern Türkiye’nin pişmiş toprak nesnelerin renkli bir koleksiyona ev sahipliği yapmaktadır. Camide fotoğraflar, sanatçılar ve caminin tarihi hakkında bilgiler korunmaktadır. Gerçekten görülmeye değer bir yer. Caminin altında ve komşu sokaklarda eski deri ustaları dükkanları ve turist eşyaları satan eski mağazalar yer alıyor. Ziyaretçiler için küçük bir ipucu: buralarda fiyat hakkında müzakere etmek standart bir prosedürdür, dolayısyla kibar olmayı denemekte fayda var…
“Caminin altında ve komşu sokaklarda eski deri ustaları dükkanları ve turist eşyaları satan eski mağazalar yer alıyor.”
Caminin hemen yanında m.s. 132 yılında Hadrian tarafından inşa edilen kütüphanenin yan duvarı bulunmaktadır. Atina Roma İmparatoruna alışılmadık bir şekilde çekici geliyormuş. Onun iktidarı döneminde antik şehri önemli altyapı ile zenginleştirmiş, sözkonusu altyapılar Atina’nın merkezinde hala etkileyici duruyor. Hadrian’nın kütüphanesi Jül Sezar’ın m.s. 10 yılda yaptırılan Roman Agorası işe ilişkili olduğu biliniyor, bugün arkeolojik bir alanı temsil ediyor. Bugün yalnızca bir duvar kalıntısı var ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde nasıl göründüğünü hayal etmek hiç de kolay değil. Ortasında Bizans Kilisesinin de yer aldığı eski kütphanenin kalıntılarında ticaret yapılıyor, hayvansal gıdaların, tahılların, et ve balıklar satılıyormuş. Buranın eski adı Kato Pazarıymış (alt pazar). Ancak, Atina modern Yunanistan’ın başkenti olduktan sonra (1875) Pazar kapatılmış, tarihi yer zanaat ürünlerini satan tüccarlara açılmış.
“Onun iktidarı döneminde antik şehri önemli altyapı ile zenginleştirmiş, sözkonusu altyapılar Atina’nın merkezinde hala etkileyici duruyor.”
Eski alışkanlıkların terk edilmesi çok zor….. belki de yıllardır meydanda duran o eski bakkal bir tesadüf değildir!
Virgin Panatinaisa (Evrenin Kraliçesi) adanmış 10. yüzyılda küçük bir Bizans şapeli Yunanistan’ın bağımsızlığını aldıktan kadar mevcut kadın manastırının kalan tek şeydir. Onun yerinde bugünkü Monastiraki (küçük manastır) olarak adlandırılan açık meydan bulunmaktadır. XIII ve XIV-yüzyılda Fransız yönetimine sırasında, Venedikli bir soylunun özel mülkiyet bir Roma Katolik kilisesi olarak kullanılmıştır.
Salep soğuk kış günlerinde Atinalılar en çok sevdiği sıcak içecek (ve sabah erken saatlerde zaman satıcının sesi sizi mutlaka uyandıracak), sizlelere öyle yüksek sesle sunuluyor ki farkına varmamanız imkansız. Bu satıcı ürünü daha çekici yapmak için İstanbul kökenini vurguluyor, oysa o aslında Suriye’li.
Meydandan Mitroleos sokağına girerseniz sizi Atina’daki en ünlü kepabçılara götürecek. İlk kebapçı dükkanını 1925 yılında ermeni mülteci Savas açmış, ailesi şimdi de restoranı çalıştırıyor. Aslında Atina’lılar geçen yüzyılın 20 yıllarında Anadolu’dan gelen mültecilerle kebapların tadına bakmaya başlamış. Atina’daki ermeniler en iyi lahmacun (kıyma, domates, maydonoz ve arap ekmeğinde pişmiş baharatlar) çeşitli pastrma yemekleri (baharatlı, kurutulmuş et) ve lezzetli Caesarea böreği (ismini türk kasabasında almış) yapan ustalar olarak tanınıyorlar. Pide ince yuvkalar ile yapılıyor, yuvkalara ince sığır eti parçacıkları, taze domates ve kaşar konuluyor. Savas hala menüsünde bu lezzetli yemekleri sunmaktadır.
“İlk kebapçı dükkanını 1925 yılında ermeni mülteci Savas açmış, ailesi şimdi de restoranı çalıştırıyor.”
Kebapların Yunan versiyonuna suflaki deniliyor, en popüler ve en ucuz fast-food’u temsil ediyor. Bu kebaplara mutlaka tatmak zorundasınız. Yaygın olarak poşette sunulmaktadır, ancak Monastiraki’de porsiyonda da ısmarlama imkanınız var – porsiyon yunan pidesi, kebap domates, maydonoz ve soğandan oluşuyor. Yemekten sonra görüşme planlamışsanız soğan ve Cacığı (sarmısak ve yoğurt sosundan) kaçının. En azından öyle diyorlar, yanlış anlaşılmasın. İpucu: Şiş kebap (kalamaki) ve döner kebap (giro) genellikle domuz veya tavuk etinden yapılmaktadır, porsiyonun geri kalan kısmı aynı kalıyor. Bir upucu daha: Bu terminoloji ve baharatlar sadece Atina’ya özgün….Selanik’te bu şekilde suflaki istemeyin (kafanız karışır).
Atina’nın en ideal yerlerinde 60’lı yıllardaki inşaat mevzuatın etkisi altında en çok beton binalar inşa edilmiş. Bugün bu yerlerde iş ofisleri, mağazalar ve bankalar kapanmış, sadece bir zincir mağazaları hayatta.
Son yüzyılın 30’lı yıllarından kalan bu modern bina geçenlerde restore edilerek (hakikatı söylemek gerekirse oldukça başarılı değildi) teraslı bir otele dönüştürülmüş ve “Atina’nın en iyi göründüğü” yer olarak tanıtılıyor. Açıklama belki de biraz aşırı Acropolis’in daha iyi göründüğü yerler de var, ama yine de görüntü çok güzel ( kapak fotoğrafına bakınız).
Şu anda restore edilen Atina’daki şu ev neoklasik tarzın tipik bir örneğidir. Neoklasik yapılara Atina’nın birçok semtlerinde rastlanabilir, özellikle şehrin merkezinde, sözkonusu yapılar burjuvazinin bir statü sembolünü temsil ediyor, butjuvazi kendi sermayesini 1830 yıllında Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra getiriyor.
Son olarak, son olmasına bakmayın buda çok önemli: Eski eşya pazarı. İfestu sokağın girişinde yaz aylarında kavrulmuş kestane veya tatlı mısır satan yaşlı kadının sürekli varlığı göze çarpmaktadır. Atina’lılar Yahudi bir antika dükkanının tanınmış sahibine göre bu pazarı Jusurum olarak adlandırıyor. Bu isim gündelik kentsel hayatta da iz bırakmış, 80′ li yılların Atina undergroundunun bir kült figürü olan Nicholas Asimos bu konudan ilham alarak insani değerlerin kar için satıldığına dair alaycı bir şarkı oluşturmuş.
İfestu sokağı eski giysilerin satıldığı popüler bir yeri oluşturuyor, orada ABD pazarı olmak üzere eski ama değerli giyim ve moda aksesuarlarının yanı sıra modern askeri üniformalar da satılmaktadır. Spor ayakkabı ve kot pantolon, ülke ve spor kulüpleri bayrakları, Yunan geleneksel sanat ve mücevherleri, Hint giysileri ve eşyaları, takı yapmak için boncuk ve malzemeler, bisikletçiler ve kamp için aksesuarlar, her türlü t-shortler ( İron Maiden’den Che Guevara’ya kadar birçok ünlünün) XIX yüzyılın ortalarında inşa edilmiş küçük dükkanlarda yer almaktadır.
Küçük yan sokaklarda mükemmel gramofon plakları satan dükkanlar yer alıyor. Koleksiyoncular kaliteli ve çok uygun fiyata sunulan nadir eserleri bulabilirler. Sahipleri özellikle caz, soul, rock ve pop müziğini çok iyi tanıyorlar, kendileri misafirperver ve satın alırken seçim yapmakta onlara güvenebilirsiniz. Zachary zamanla bütün bir geçit boyunca mağazasını genişleten, en başarılı satıcı olarak biliniyor.
“Küçük yan sokaklarda mükemmel gramofon plakları satan dükkanlar yer alıyor.”
D.J.V ve Jusurum Bend – Gramofon plakları satan yerel mağazanın ismi. İsim her şeyi anlatıyor.
Biraz aşağıda olan sokak Avisinias meydanına çıkmaktadır, sökonusu alan kamu ihalelerin yapılması için planlaştırılmış. Ancak bugün antika ve eski mobilyaları onaran ayrıca eski Atina ev mobilyası kopyasını üreten dükkanlara rastlayabilirsiniz. Buranın temel özelliğini uzo ve meze barları oluşturuyor, haftasonları öğleden sonra misafilerler Roman grubunu neşeli müziği eşliğinde hoş vakit geçiriyorlar. Yaz gecelerinde ise insanlar karşı taraftaki indie-pop barında daha doğrusu kapalı olan mobilya dükkanlarının önlerinde, bir ara zincirlere bağlanmış eski mobilya parçaları ve meşe dolaplarında oturoyorlar.
“Buranın temel özelliğini uzo ve meze barları oluşturuyor, haftasonları öğleden sonra misafilerler Roman grubunu neşeli müziği eşliğinde hoş vakit geçiriyorlar.”
İfestu sokağının sonunda iki seçim yapma imkanınız var, sağa çevirirseniz eski kitaplar satılan alana ulaşırsınız, aksine sola giderseniz IX-yüzyılda yapılmış ve Aziz Philip’e adanmış kiliseye varacaksınız, burada çanlar ev yapımı İtalyan göçmenin dondurması için çalmaktadır.
Monastiraki meydanına eski metro hattına paralel olan sokaktan dönebilme imkanınız var, dönerken sokaktaki birçok kafeden birinde dinlenerek, klasik Atina demokratik sistemi için önemli olan Antik Agora manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz. Ağaçlar arasında m.ö. 416 yılında, ustaların korucusu, Hephaestus tanrısı şerefine, Perikles döneminde inşa edilmiş Tisio tapınağı görülmektedir.
Monastiraki başkentin bulunduğu zor ekonomik durumundan etkilenmesine rağmen yine de küçük bir ticaretin yapıldığı yer olarak kalmış bulunuyor. Sıradan insanların ve işçi sınıfının ticaret yapma özelliği meydan ve pasajlarda hala devam ediyor.
Sophia Nicolaou